29 Kasım 2009 · 2 dakika
Bir Martı Gibi
Uçurumun kenarında yürürken bile gülüp oynayabiliyor insan. Az sonra düşüp paramparça olacağını bilse de hissettirmeyebiliyor. Yapabiliyor, Yapabiliyorum… Ben de ellerimle darağacımı kurarken gülüyordum. Yavaş yavaş, acele etmeden…
Görünüş genelde aldatıcıdır. İnanmamalı gördüğüne insan.
Dışarıdan muhteşem ilişkiler görebilirsiniz. Ama bilemezsiniz içeride, içerilerde yaşananları.
Uçurumun kenarında yürürken bile gülüp oynayabiliyor insan.
Az sonra düşüp paramparça olacağını bilse de hissettirmeyebiliyor.
Yapabiliyor… Yapabiliyorum…
kalem biter hiç güvenme tükenmez diye
hayat bile sona erer günün birinde
sen hiç yalnız kalmadın mı kalabalığın içinde
derdine derman aramadın mı şişelerin dibinde…
Ben de kendi ellerimle darağacımı kurarken gülüyordum.
Yavaş yavaş, acele etmeden…
Önce seçeneklerimi gözden geçirdim, sonumun nasıl olması gerektiğine karar verdim. Olası tüm senaryoları düşündüm en ince ayrıntısına kadar, her zaman yaptığım gibi. Her şeyi sanki bir bir yaşadım. Oldukça zamanımı aldı tüm detaylar… Ve herşeyi hazırladım…
Ama hayır öncesinde başka bir şey yaptım.
Müzik dinledim, yüksek sesle dinledim.
Uyuşturmaya çalıştım beynimi, ama bu sefer başarılı olamadım.
Olmadı, umutlar olmayınca olmuyordu…
Önce bir ip buldum en sağlamından, sonra da onu asacak bir yer. Önce ipi astım, sonra… Sonrasını önce erteledim, son bir kez daha bakmak için senaryoma… Bir de sandalye buldum. Tek tekme ile devrilebilecek cinsten bir sandalye, benim gibi inatçı olmamalıydı ve de yüzsüz…
yolculuk nereye
neler uğruna ölmeye
dört yalnızlıkla
bir doğruyu götürmeye
Son bir mektup yazmayı düşündüm, sonra zaten yazdığımı farkettim…
Gözyaşlarımı mürekkep etmiş, ince ince işlemiştim tenime…
Gözyaşlarım bitince kanımı kullanmayı bile düşünmüştüm, ama vazgeçtim.
Gerek yoktu öyle uzun bir mektupa, “Umutlarım bitti, ben de bittim!” demek kafiydi…
Ve dedim de…
ahh kaybolan
el değmemiş ruhumdu kir tutmayan
ahh kaybolan
içindeki çocuktu yeri dolmayan
Sonra şöyle bir baktım eserime…
Olmuştu, istediğim gibiydi…
Tek bir basamak kalmıştı çıkılması gereken,
Ve son bir güçle itilivermeliydi o sandalye…
Ama vazgeçtim…
Bir kez daha vazgeçtim…
Yine erteledim, ertelenmiş yaşamıma bir erteleme daha ekledim…
bu adam gitti gider,
yorgun argın, usulca burdan göçer
kırgın üzgün, bu adam gitti gider
yorgun argın, usulca burdan göçer
Sonra bunları yazdım…
Ve karar verdim…
Bir martı gibi kanatlanmalıydım…
Son kez kanat açmalıydım.
Sonuma, Sonsuzluğuma…
Vakti geldiği zaman…