27 Aralık 2012 · 5 dakika
Bir İktidar Düşünün…
18 Aralık 2012 - ODTÜ Yerleşkesi / Bir iktidar düşünün ki yönettiği ülkenin bir üniversitesine 3600 polis, 28 zırhlı araç ve 200 koruma aracı eşliğinde giriyor ve olaylar gelişiyor. Ama merak etmeyin her şeyi unuttuğumuz gibi bunu da unuturuz. 18 Aralık ODTÜ Olayları mı? Hatırlamıyorum…
Bir iktidar düşünün…
Yönettiği ülkenin bir üniversitesine 3600 polis, 28 zırhlı araç ve 200 koruma aracı eşliğinde giriyor.
Bu büyüklükteki bir güvenlik önleminin iki açıklaması olabilir;
Ya bu iktidar halkından korkar olmuştur…
Ya da devlet eliyle bir iç savaş çıkartmak ve büyük bir kıyım yapmak istiyordur…
Bu iktidarın %50’ye yakın oyla tek parti hükümeti kurabildiğini,
Destekçileri tarafından ‘Padişahlık’ sıfatıyla onurlandırıldığını (!),
%90’ının müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede ‘Halifelik’ gücüne eriştiğini,
Ve ona buna ‘Kasımpaşalılık’ yaptığını düşündüğümüzde
İlk açıklamayı eleyebiliriz…
İktidarın kimseden korkmadığını biliyoruz…
Öyleyse ikinci açıklamaya odaklanmak lazım…
Hadi olayları bir hatırlayalım…
Tarih: 18 Aralık Salı… Yer: ODTÜ Yerleşkesi…
Türkiye’nin en yüksek çözünürlüklü keşif uydusu Göktürk-2 uzaya fırlatılacak.
Fırlatma işlemi Çin’de yapılıyor, ama tören ODTÜ’de…
Yani uzaktan izleyeceğiz fırlatma işlemini, Başbakan ile birlikte…
ODTÜ’lüler hazır Başbakanı da bulmuşken
Üniversiteleri siyaset alanı ve ticarethaneye dönüştüren Yeni YÖK Tasarısı ile birlikte,
İktidarın Suriye’deki kutuplaşma ve iç savaş destekleyici tutumunu protesto etmek istediler.
Ve fırlatma işleminin izleneceği TÜBİTAK Uzay Merkezi’ne yürümek istediler…
İşte olaylar bundan sonra patlak verdi…
Başbakanı ‘korumak’ için ODTÜ’ye gelen polis ordusu,
Öğrencileri durdurmanın ötesine geçip resmen onlara savaş açtı…
Olaylar 4 saat sürdü, yerleşkede ufak çapta yangın çıktı,
‘Barış’a gaz bombası atılarak komalık edildi…
Bir dolu yaralı, en az bir düzine gözaltı…
Aslında bunların hiçbiri sonrasında gelişen olaylar zinciri kadar önemli değil.
Astığı astık kestiği kestik iktidarımızın sıradan olaylarından bir tanesi.
Sıradan diyorum, lakin aslında sıradan olduğu için değil…
Ne yazık ki artık alıştığımız için… Nelere alışmadık ki zaten…
18 Aralık ODTÜ Olayları’ndan ‘kınama’ krizi patlak verdi.
Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri iktidarı ve polisi kınayıp ODTÜ’lüleri destekledi.
Marmara, İstanbul Teknik, Yıldız Teknik, Galatasaray ve Mimar Sinan Üniversiteleri’nin başı çektiği ve Gazi, İstanbul, Hacettepe gibi bir çok üniversitenin desteklediği bir grup ODTÜ’lüleri kınayıp iktidarı ve polisi destekledi.
Bu üniversitelerin akademisyenleri ise kendi üniversitelerinin yönetimlerini kınayıp ODTÜ’lüleri desteklediklerini açıkladı.
Ve böylece hep birlikte üniversiteler arası ve üniversiteler içi kutuplaşmalara tanıklık ettik.
Özetle…
Bir kesim iktidara yalakalık olsun diye,
“Bilim gölgelendi” bahanesinin arkasına sığınıp ODTÜ’lüleri kınadı…
Diğer kesim ise hem öğrencilere savaş açan polislerin ve iktidarın tutumunu,
Hem de yalakalık için kendi üniversitelerinin düşüncelerini dahi yok sayan üniversite yönetimlerini…
‘Kınama Krizi’nin ardından olaylar daha üst noktaya taşındı.
YÖK, ODTÜ Olayları’nı incelemek için görevlendirildi.
Bu bağlamda YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya,
‘‘Üniversite yöneticileri, öğretim elemanları ve öğrencilerimizden beklentisini şu şekilde ifade etti.
Üniversite kampüslerinde şiddet içeren olayların vuku bulmaması için azami gayret göstermeleridir.
Ve bu incelemenin tehditvari alt metnini bize sunuverdi.
Üniversiteniz öğrencilerine sahip çıkın, yoksa gerekli yaptırımları uygularız…
Ve tam da bu tehditi desteklercesine bir açıklama geldi Başbakan’dan…
Neymiş bir böyle protesto hakkına engel olamazmışız. Kusura bakmayın biz de öğrencilik yaptık ama biz taş ile sopayla öğrencilik yapmadık. Biz her hayırlı adıma destek olan bir gençlik olarak yetiştik. Bu ülke bugüne kadar yaşamadıklarını yaşarken bunu bir protesto olarak nitelemek ilimden nasibini almamaktır. Bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorlarsa onlara da yazıklar olsun. Bize böyle bir hoca lazım değil.
Kendi öğrencilerine ve onların haklarına destek çıkan ODTÜ Yönetimi’ne,
Ve ODTÜ’lülere destek veren tüm yönetimlere ve akademisyenlere ihtiyacının olmadığını ifade etti.
Kısaca onları istifaya çağırdı…
Başbakanın bir tek buyruğu;
Türkiye’nin yıkılmaz kalesi olduğu iddia edilen askeriyeyi unufak edebiliyor.
“Hayatta satılamaz, satılmamalı…” denen kurumları birer ikişer babalar gibi satabiliyor.
Yıllardır kangrene dönen üniversite harçlarının bir kaç aylık çalışma ile kaldırabiliyor.
Derin devletten bile güçlü olan cemaatlerin kontrolündeki dershaneciliği yok edebiliyor.
Ya peki “Size ihtiyacımız yok…” diyen Başbakanın bu buyruğu,
ODTÜ’lüleri destekleyen yönetimleri ve akademisyenlerin kellesini alamayacak mı?
Ve olaylar tırmanmaya devam ediyor…
Öğrenciler ayaklanıyor…
Bir kısmı iktidarı alkışlayan üniversitelerinin yönetimlerini rehin alıyor,
Diğer kısmı iktidarın tehdit ettiği üniversitelerini ve akademisyenlerini destekliyor…
ODTÜ’lüler ‘Devrim Stadyumu’na “ODTÜ AYAKTA” yazıyorlar bedenleriyle…
Ve hep birlikte kutuplaşmanın,
Bilim insanını, bilim insanına kırdırtmanın,
Devlet eliyle çıkartılmaya çalışılan ve büyük oranda başarıya ulaşan iç savaşın,
Yapılacak büyük kıyımın tanıkları oluyoruz…
Şimdi lafım…
Öğrencilerin ayaklanmasını AKP’den kurtuluşun umudu olarak görenlere…
Boşuna ümitlenmeyin…
Bu devlet kontrolü ile gerçekleştirilen bir süreç,
Ve AKP’nin gücünü zayıflatmak yerine,
Muhalefetin kalelerini bir bir yakıp yıkacak…
Başbakan, ‘kontrolsüz gücün, güç olmadığı’nın farkında…
Ve gücü kontrol etmek için iktidara geldiği günden beri hummalı bir çalışma içinde…
%90’ının Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede, dini değerler ile birlikte
Cemaatlerin gücünü arkasına aldı, onlarla iktidara geldi.
Polis sayısını arttırarak devlet kontrolünde bir polis ordusu kurdu,
Ve bu süreçte askeriyeyi türlü şekillerde yıpratarak polisin gücüne güç kattı.
‘Orta Doğu’nun Lideri’ misyonunu üstlendi, İsrail’e bile kafa tuttu…
Bu liderlik misyonu ile büyük güçlerin ilgisini ve desteğini alıp
Orta Doğu’nun büyük devletlerini iç savaşa sürükleyerek hükümetlerini devrilmesini sağladı.
Böylece Orta Doğu’daki gücüne güç kattı.
Tüm karşıt kalemleri ‘Ergenekon’dan içeri aldı,
“Susacaksınız, susmazsanız sizi de alırız…” dedi bir nevi,
Susanlar sustu, susmayanlar yepyeni dalgalarla içeri alınmaya devam etti…
Hala da içerde pek çoğu…
Muhalefetin yetersizliğinden de faydalanıp meclisteki gücünü artırdı,
Devletin kuralları olan kanunları istediği gibi değiştirdi,
Suni gündemlere bile ihtiyaç duymadı çoğu zaman…
Polisini kapıdan içeri sokulmadığı üniversitelere polis ordusu ile girdi.
Olası tüm tepkiler her türlü şekilde bastırıldı.
Apolitikleştirilen gençliğin vurdumduymazlığı ile güce güç katıldı.
Gücüne zarar verebilecek tek şey PKK ve onunla birlikte gelen şehit haberleriydi.
Önce PKK’lılara kucak açtı, sonra güçsüzlüştrilmiş askeriye ile karşı saldırı başlattı.
Şehitlerin sorumlusu, yüz verilince şımaran PKK ile etkisiz askeri birlikler ve komutanlar oldu.
Artık AKP öyle bir güç ki, cemaate bile kafa tutabiliyor…
Paranın efendilerine, medyanın patronlarına istediğini yaptırabiliyor…
Bir buyrukla tüm ezberler bozulabiliyor…
Kontrollü gücün sahibi iktidar, kendi eliyle bir ayaklanmayı destekliyor…
Akla karayı ayırıp dilediği gibi kıyım yapabilmek için…
29 Ekim’de halkı Meclis’e yaklaştırmadı, 10 Kasım’da ise Anıtkabir’e…
Üniversitelere polis ordusu ile girdi…
İstedi ki bir kıvılcım ateşlensin, kıyım için bir neden oluşsun…
Hem gücüne kafa tutabilecek bir güç var mı görsün,
Hem de varsa bu gücü sustursun, içeri tıksın, sindirsin, korkutsun…
Başardı mı? Belki evet, belki hayır…
Öyle saman alevi gibi bir parlayıp sönen tepkilerimiz var ki;
Bugün bir vücut olarak ayakta olan ODTÜ’de, yarın üç beş fidan kalabilir.
Sayısını bilinmez bir grup öğrenci ’toplum düzenini bozmaktan’,
Bir kaç kalem ‘halkı anarşiye kışkırtmaktan’ içeri alınır.
Sonra…
Bir futbol maçı olur, şikenin dibine vurulur, biz de onu tartışırız.
Bir manken memesini açar Twitter’da, gündem yaparız haber kanallarında.
Alttan alttan yapılan zamlar haber olmaz da, indirim geliverir mutlu oluruz.
45 milyon TL’lik yılbaşı ikramiyesi ile başımız döner, kime verildiği şaibeli olsa da hayaller kurarız.
Kurgu bir diziye kafayı takar, Süleyman’ın haremdeki muhteşemliğini konuşur dururuz.
Özetle… Unuturuz… Her şeyi unuttuğumuz gibi unuturuz…
Faili meçhul cinayetlerimizi, Her gün üçer beşer verdiğimiz şehitlerimizi, Birer birer solan fidanlarımızı, Unuttuğumuz gibi unuturuz… . . .
18 Aralık ODTÜ Olayları mı, o da ne? Hatırlamıyorum…