28 Ekim 2013 · 7 dakika
Bugün ODTÜ’nün Ormanları, Yarın Boğaziçi’nin Manzarası…
Kulislerde Maslak ya da Armutlu’da bir finans merkezi kurulması ve çevresine Boğaz manzaralı rezidanslar yapılması planı konuşuluyor. Boğaziçi Üniversitesi de eşsiz konumu ile bu planın bir parçası.
6 Eylül’de ODTÜ’ye yapılan polis baskınından beri dile getiriyorum bu sloganı:
“Bugün ODTÜ’nün Ormanları, Yarın Boğaziçi’nin Manzarası…”
Bu slogan ODTÜ’nün ormanlarının karşılığının, Boğaziçi Üniversitesi’nin Manzara’sı olduğunu düşündüğüm için ortaya çıkmadı. Bu slogan, Boğaziçi Üniversitesi üzerine kapalı kapılar ardında yapılan alışverişler üzerine oluşan doğal bir tepkinin sonucudur. Bu yazımda bazılarını hayal ürünü ya da komplo teorisi gibi sunacağım pek çok şeyin kaynağını, kaynakların can güvenlikleri için kendime otosansür uygulayarak ne yazık ki açıklayamayacağım. Siz bunlara Oğuz Kaan’ın hayal dünyasının ürünleri ya da kötümserliği olarak okuyun, ama bilin ki ODTÜ işgalinin benzeri yakında Boğaziçi’nin başına da gelecek.
Öncelikle bizlere #direnODTÜ dedirten olaylar hakkındaki düşüncelerimi kısa kısa dile getirmek istiyorum, belki her cümlem üzerine sayfalarca şey yazabilirim ama ne yazık ki yaşananları ve yaşanacakları tarif etmeye cümleler kafi gelmiyor. Şu satırları yazarken sinirden ve üzüntüden zangır zangır titriyorum, ama bir yerlerden başlamak lazım.
Herkesin şunun farkına varması lazım artık, ne ODTÜ’nün ortasından yol geçirmekle, ne de İstanbul’un ciğerleri katledilmek suretiyle köprü ve bağlantı yolları yapılması Ankara ve İstanbul gibi kontrolsüzce büyüyen şehirlerimizin trafik sorununu çözmeyecek. Dilerseniz ODTÜ’yü otobana ve otoparka çevirin, dilerseniz Boğaz’a boydan boya köprü yapın, trafik sorununu çözemezsiniz. Hatta trafik sorunu bile artan diğer tüm sorunların yanında sadece en çok göze batanı.
Çiftçiliği ve hayvancılığı bitirerek artık kendimizi bile doyuramaz hale gelmişken, diğer illere yaptığınız yol, havalimanı gibi yatırımlar göz boyamaktan öteye geçmiyor, sadece büyük şehirlere göç yolunda işleri kolaylaştırıyor. Büyük şehirlerdeki yoğunluğun teşvikle ve hatta agresif önlemler alarak diğer şehirlere dağıtılması öncelikle halledilmesi gereken bir konu. Tabii nüfusu kırsalda tutmak için, insanların orada yaşayabilmesi için gerekli ekonomik ve eğitimsel şartların sağlanması gerekiyor. İktidarın öncelikle yapması gereken bu dengenin yaratılmasını sağlamak olmalı, ama tabii önce rantçı kafaların değişmesi lazım. Kısa vadeli kazanç peşinde koşarak, uzun vadeli kazanımlar elde edemezsiniz.
Bununla birlikte, Türkiye’nin beyinlerini yetiştiren bir üniversiteye gece baskını düzenleyerek kampüsü bir nevi işgal ederseniz, bu ülkeyi kalkındıracak beyinleri küstürürsünüz. Siz kampüse girip polisle öğrencileri kovaladığınızı ve bununla gücünüzü ispatladığınızı düşünüyor olabilirsiniz, ama asıl yaptığınız bu beyinleri ülkelerine küstürerek beyin göçüne neden olmak. Kampüslerine izinsizce girilen bu beyinler, şafak operasyonları ile evlerinden bir hiç uğruna toplanan ve yargısız infaz edilen bu nesiller, artık Türkiye’de yaşamak istemiyor. Ülkenin hali içlerini acıta acıta gidecekler çünkü biliyorlar ki düşüncelerini dile getirmek isteseler, türlü türlü şekillerde susturulacaklar, yine susturulamazlarsa da faili meçhul cinayetlerin kurbanlarından birine dönüşecekler.
Şimdi Boğaziçi Üniversitesi’ne dönelim…
Hisarüstü’nün ‘Kentsel Dönüşüm’e kapsamına alınması beklenen bir durum. Sonuçta Hisarüstü’nün cazibesi metro çalışması ile iyice arttı. Ayrıca mahalledeki yapıların durumu ve tapusal sıkıntılar da Kentsel Dönüşüm kararının alınmasını ve dolayısıyla bu değerli arazilerin daha verimli(!) kullanılması için çalışmalar yapılmasını kolaylaştırmakta. Tabii Hisarüstü’nün, İstanbul’un zengin tabakasına hitap eden Etiler ve Levent’e çok yakın olması, eşsiz bir güzellik olan Boğaziçi’ne hakim bir tepede yer alması da oldukça önemli faktörler.
Şimdi gelelim kaynaklarını çeşitli güvenlik gerekçeleri nedeniyle açıklayamacağım konulara…
Aşağıdaki fotoğraf, üniversitemizin iki kampüsünü ve Hisarüstü’nü kapsıyor, kırmızı oklar ise yol genişletmesi yapılacak olan caddeleri gösteriyor. Evet yol genişletmesi dedim, kırmızı oklarla gösterilen caddeler iki gidiş iki gelişli (2-2) caddelere dönüştürülmesi kapalı kapılar ardında konuşulanlar arasında. Bu fotoğrafta, sol tarafa giden ok en sorunsuz yer. İşin eğlenceli(!) tarafı sağ ve yukarı giden oklarda.
Uçaksavar tarafına giden cadde (sol taraftaki ok), bir noktaya kadar zaten 2-2 şeritli. Kuzey Kampüs ana kapısından Güney Kampüs ana kapısına gelirken bir daralma oluyor. Metro çalışması tamamlandığında Muhtarlık binasının yer değiştireceği zaten bilinen bir gerçek. İşte buradaki daralma da, Kuzey Kampüs sınırının karşı tarafında yapılacak bir genişleme ile aşılacak. Muhtarlık ile birlikte muhtemelen eski adıyla Beyaz Kale Restoran da oradan kaldırılacak ve yol genişletme tamamlanacak. Ayrıca Uçaksavar Sitesi’nin de Kentsel Dönüşüm’e uğrayacağı konuşulmakta.
Yukarıdaki ok, Simit Sarayı’nın oradaki aralıktan aşağıya inen daracık ve dik yokuşun olduğu sokağı işaret ediyor. Bu sokağın genişletileceğine kesin bilgi diyebiliriz. O sokak nasıl genişleyecek diye soruyorsanız kendinize, hemen cevaplayayım; genel olarak kırmızı okun sol tarafına düşen alandaki binalar camii hariç büyük oranda yıkılacak. Bu yıkımın yerel seçimlerden önce değil de sonrasında gerçekleştirileceği bekleniyor.
Güney Kampüs Etiler Kapı’dan Hisar Kampüsü’ne giden yol (sağ taraftaki ok), bir başka yazımın konusu olmuştu. O yazımda ateş püskürdüğüm kurum Sarıyer Belediyesi’ydi, şimdi işin kapsamı biraz daha genişledi. Bahse konu yazıda “Farkında Değilsiniz Ama Orada Bir Tarih Var…” ara başlığı ile dile getirdiğim, Fatih Sultan Mehmet’in 1451 tarihine dayanan ilk Osmanlı-Türk Şehitliği’ni de içinde barındıran Nafi Baba Türbesi ve Hazire alanının restorasyonu ihalesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce Haziran ayı sonunda sessiz sedasız yapıldı.
O alanın restore edilmesi ve İstanbul’a kazandırılması hepimizin ortak dileği, ama tabii işin aslı o kadar da sevimli değil. Güzel bir rastlantı ile, o alanla ilgili Peyzaj Projesi’ni görme ve sahada birebir eşleme şansını yakaladım. Rastlantı güzel olsa da, eşsiz bir tarihin restorasyon adı altında nasıl yok edileceğine de tanıklık etmiş oldum. Yüzyıllarca yıllık mezarların üstünden geçirilen yaya yolları, anlamsız yerlere konumlandırılmış dinlenme alanları ve Boğaz manzarası sunmak için traşlanacak bir tepe.
Evet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi büyük çoğunluğu talan edilmiş, ancak bir kısmı üniversite sınırları içinde tutularak bugüne kadar korunabilmiş tarihi bir alanı, restorasyon adı altında büyük bir kıyıma uğratmak istiyor. Projenin ikinci parçası ise, sosyal tesis adı altında ona buna peşkeş çekilecek ve tepenin aşağı doğru ağaçlardan arındırılacağı(!) bir planamadan oluşuyor, ancak o parçanın detaylarına ulaşamadım. Ancak rahatlıkla söyleyebilirim ki, o parçada da çok iç açıcı şeyler olduğunu düşünmüyorum.
Bu restorasyonun bu projeyle uygulanamayacağı, gerekli değişikliklerin yapılması gerektiği ilgili makamlara resmi olarak iletildi. Ayrıca Anıtlar Kurulu’na şehitliğin tescillenmesi için başvuruda da bulunuldu, bulunuldu bulunulmasına da Anıtlar Kurulu şehitliği hayal ürünü ilan etti. Aslında şaşırmadık, tarihi eser olarak kayıtlara geçirse üzerinde böyle kafasına göre düzenlemeler yapamayacak. Bu arada şehitliğin, zenginlere mezarlık olarak pazarlamak isteyenler de var. İşte böyle zamanlarda ‘Diren Aklım!’ demekten kendimi alıkoyamıyorum.
Hisarüstü’nün Kentsel Dönüşüme Katılması…
Öncelikle bir İnşaat Mühendisi adayı ve bu işlerle içli dışlı bir olarak söylemek isterim ki, ‘Kentsel Dönüşüm’e karşı değilim. İnsanlar gibi yapılar da yaşlanır ve bir süre sonra en basitinden yıkıp çağın şartlarına göre yeniden yapmanız gerekir. Tabii bu yıkıp yeniden yapmaya tarihi eserler dahil değil. Ancak şuan Kentsel Dönüşüm tamamen Rantsal Dönüşüm haline getirilmiş durumda ki, işte ben buna karşıyım.
Hisarüstü’nün Kentsel Dönüşüm’e katılacağını biliyoruz, yukarıdaki fotoğrafta kırmızı çarpı ile işaretlenmiş alan da olası bir Kentsel Dönüşüm kararının kapsaması muhtemel sınırları. Ancak kırmızı hatlı alanın sağ tarafındaki alan halihazırda zaten rantlaştırılmış durumda, orada yeşil katledilerek yapılaşma işi başarıyla(!) devam ediyor.
Aslında Hisarüstü’nün Kentsel Dönüşüm’e katılması işin çok küçük bir parçası, çünkü halihazırda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün üst tarafındaki alan neredeyse tamamen bu dönüşüme katılmış durumda. Bu kadar kapsamlı bir dönüşüm üzerine bin türlü teori üretilmiş. Ancak kulislerde en çok konuşulan teori ise; Maslak ya da Armutlu’da bir finans merkezi kurulması ve çevresine de Boğaz manzaralı rezidanslar yapılarak dönüşümün tamamlanması. (*Armutlu: Fatih Sultan Mehmet Mahallesi)
İşte biz buna Rantsal Dönüşüm diyoruz ve halkın bu rezidansların hangi köşesinde barınacağını kestiremiyoruz. “Yerinde Kentsel Dönüşüm yapacağız, kimseyi bir yere taşımayacağız!” diyor iktidar sahipleri ama bunun ne kadar dürüst bir açıklama olduğunu kestirmek zor.
Boğaziçi Üniversitesi’ni Gelecekte Neler Bekliyor?
“Yarın Boğaziçi’nin Manzarası…” diye başlık attım ama sanırım konudan biraz uzaklaştım. Ancak yaşanacaklar üzerine öngörüde bulunabilmek için bakış açımızı biraz genişletmemiz gerekiyordu.
Öncelikle şunu kabul edelim, Levent-Hisarüstü Metrosu ne Boğaziçi Üniversitesi ne de Hisarüstü Mahallesi için yapılıyor. Hiçbir belediye milyon dolarlarla ifade edilen bir yatırımı bir avuç öğrenci ya da mahalleli için yapmaz. Zaten yukarıda da işin öyle olmadığını gördünüz sanıyorum. Hala görememişler için, o metro hattı şimdiki mahalle için değil, finans merkezi ve rezidanslarla nüfusu yoğunluğu katlanacak yeni yerleşim alanı için yapılıyor.
Yukarıda dile getirdiğim ve Boğaziçi Üniversitesi sınırları içerisinde yer alan Şehitlik’in restorasyon adı altında ortadan kaldırılıyor olması işin Boğaziçi ile ilgili kısmının başlangıcı.
Boğaziçi Üniversitesi konumu itibariyle, Boğaz’ın en güzel yerlerinden birinde yer alıyor ve oldukça geniş bir alana sahip. Boğaz’da şu an halihazırda devam eden 10 tane otel projesi var ve dünya devleri otel yapmak için yer bakmaya devam ediyor ama Boğaz’da pek yer kalmış değil.
Belki kulağınıza gelmiştir, şehir merkezindeki askeri alanların şehirlerin dışına taşınması ve boşalan alanların kamuya(!) açılması planları var. Farazi planlar da değil bunlar, pek yakında uygulanmaya başlayacak şeyler. Boğaziçi Üniversitesi bir askeri alan değil belki ama, şehir merkezinde hele de böylesine özel bir konumda bulunan ve son değişikliklerden sonra iyice cazip hale gelecek bir üniversitenin hala şimdiki yerinde kalabileceğine inanıyor musunuz?
Bakın Boğaziçi Üniversitesi ile kıyaslandığında görece şehrin dışında kalan ODTÜ’nün ortasından yol geçiren bir iktidardan, kimsenin yaşamadığı ormanların içinden köprü geçiren bir hükümetten bahsediyoruz. Size içim yanarak ama inanarak söyleyebilirim ki, Boğaziçi Üniversitesi bu yerinde kalmaya devam etmeyecek. Zaten kulağımızı kulislere, gözümüzü kapalı kapılar ardına çevirdiğimizde gördüğümüz şey de çok farklı değil. Üniversitemizin şehir dışına çekilmesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nin daha verimli(!) bir merkeze dönüştürülmesi konuşuluyor. Zaten şehir dışındaki yerimiz, yani Kilyos Sarıtepe Kampüsü’müz de halihazırda mevcut.
Tabii ki bunlar bir anda yapılacak şeyler değil, zamanla ve parça parça olacak. Ama şimdiden bilinçlenmez ve yaşananlara sesimizi çıkarmaz, gerektiğinde ODTÜ’nün, gerektiğinde diğer rantlaştırılan yerlerin sesi olmazsak sıra bize geldiğinde sesini çıkaracak kimse kalmamış olacak. Bizim de ’tuzumuz kuru’ değil, gözler üzerimizde. Bilinçlenelim ve üniversitemizle birlikte halklarımıza da sahip çıkalım.
Sakın aklınızdan çıkarmayın… Bugün ODTÜ’nün Ormanları, Yarın Boğaziçi’nin Manzarası…
NONAME
Pazartesi, Eki 28, 2013