5 Temmuz 2014 · 5 dakika
Boğaziçi Üniversitesi Mezuniyet Konuşması
Bu aslında bir son değil, bu Boğaziçi’nde kazandıklarımızı diğer insanlara ulaştırmak için yeni bir başlangıç. Bugün burada keplerimizi, baharda her biri bir başka güzel çiçeğe dönüşen tohumlar gibi havaya atacak ve başka başka hayatlarla Boğaziçili olmanın farklılığını paylaşacağız.
Ve güzel bir hikayenin daha sonuna geldik…
Bu aslında bir son değil, bu Boğaziçi’nde kazandıklarımızı diğer insanlara ulaştırmak için yeni bir başlangıç. Bugün burada keplerimizi, baharda her biri bir başka güzel çiçeğe dönüşen tohumlar gibi havaya atacak ve başka başka hayatlarla Boğaziçili olmanın farklılığını paylaşacağız…
Boğaziçili olmak bir farklılık, çünkü burası okumakta olduğumuz ya da bitirdiğimiz bölümlerimiz ile bizi kısıtlayan sıradan bir okul değil. Burası bize akıl hocası olan, rehberlik eden ve örnekleriyle yaşatan bir üniversite.
Memleketlerimizden tek tek kopup geldiğimiz ama artık hiç kopmak istemediğimiz sımsıcak bir ev, en zorlu sınavlarından çıktıktan sonra ağız dolusu sövüp de Manzara’da kafamızı dağıtırken “İyi ki Boğaziçiliyim!” diye naralar attıran deli bir aşk, kendimizi dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar özgür hissettiren ütopik bir ada…
Bizler Boğaziçiliyiz…
Bizler ki, ‘apolitik’ olduğumuzu düşünenleri ters köşeye yatırırcasına binler olup hep birlikte direndik meydanlarda, insan olarak hep birlikte yürüdük Boğaziçi’nin bizlere kazandırdığı 150 yılı aşan eşsiz kültürle. Bizi Kaf Dağı’nın tepesine oturtup da bizleri toplumdan kopuk sananları şaşırtıp ellerimizi halka uzatarak onların sevinçlerini ve acılarını paylaştık.
Halide Edip’in dediği gibi “Eğitim, insanları insanca duygu ve anlayışa göre yoğurmuyor ise boşunadır.” Boğaziçi’nde aldığımız eğitim, boşuna değildi, bunu bir yürek olup atarken ve bir can olup sızlarken hissettik içimizde.
Ve bu his, her bir Boğaziçili ile daha bir derinleşti, daha bir coştu…
Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye Ödülü’nü kazanması herkes gibi bizi de mutlu etti, ama onun bir de Boğaziçili olması mutluluğumuzu bir kat daha artırdı. Soma’da hayatını kaybeden yüzlerce madencimiz bizleri derin bir kedere boğdu, ama onlardan bir veya birkaçının Boğaziçili arkadaşlarımızın sevdikleri olması üzüntümüzü daha bir derinleştirdi. Melih Kibar’ın Boğaziçili olduğunu öğrendiğimizde daha bir zevkle izledik Hababam Sınıfı’nı ve bizleri zamansızca bırakıp giden Boğaziçili arkadaşlarımızın ölümleri yüreklerimizi daha bir fazla acıttı.
Çünkü biz Boğaziçi’nde kocaman bir aile olduk…
Aynı çimleri paylaştık, aynı Manzara’da gülüp eğlendik, aynı Petekler’de kafa dağıtıp aynı Steps’te derse yetişmek için Shuttle bekledik. Diğer insanlara tuhaf gelen bir dil geliştirdik kendi aramızda ve bir çoklarının anlayamayacağı şeylere üzüldük ve de sevindik.
Belki de artık adımızı bile söylemeden önce diyoruz ki ‘Boğaziçiliyim!’…
Bu bir etiket değil…
Bu bir yaşam felsefesinin adı, 150 yılı aşkın bir kültürün her bir düşüncemize ve her bir hücremize işlemiş hali. Bu, insanlığa ve yarınlara verilen bir güvence;
Ben var oldukça hiç korkma!
Çünkü ben, bir Boğaziçili olarak sistemler ve ideolojiler üstü bir kültürün üyesiyim.
Beni ne bugünün baskıları yıldırabilir, ne de politikaları vazgeçirebilir Boğaziçili olmamdan…
Boğaziçi, 150 yıllık bir tarih ve ben de bunun bir parçasıyım…
demenin bir özeti ‘Boğaziçiliyim!’ demek…
Teşekkürler…
Eskilerin deyimiyle elleri öpülesi, engin bilgilerini bizlerle paylaşmak için çabalayan değerli hocalarımıza teşekkürler. Üniversitemizi daha yaşanabilir bir kampüse dönüştürmek için didinen seçilmiş rektörlerimizden, sıcak bir ‘Kolay gelsin!’ ile yüzü gülen ama pek çoğunun adını bilmediğimiz tüm emekçilerimize kadar herkese teşekkürler…
Ama en çok teşekkür sizlere…
Yani Boğaziçi’ni Boğaziçi yapan siz öğrenci arkadaşlarıma teşekkürler…
Bana en az bu eşsiz üniversitenin kattığı kadar şey katan sizlere teşekkürler…
Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile, biliyoruz ki ayrı değil yollarımız…
Ve aynı yolda yürüdükçe gün gelir, ellerimiz yine dostça birleşir…
Ayrılsak bile kopamayız…
Yazının Hikayesi…
Yukarıdaki metin, Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü 2014 mezunu Ayşegül Acar’ın Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu Diploma Töreni’ndeki konuşması için tarafımca yazılmıştır.
Ayşegül, 21 Haziran akşamı bana ulaştı ve blogumu severek takip eden bir okur olduğunu dile getirdi. Mezuniyet konuşması için yardım istedi, bense normalde siparişle yazı yazmak konusunda çok başarılı olmamama rağmen düşünmek için biraz süre istedim kendisinden.
Kendisine tek sorum, içerik olarak özel bir isteğinin olup olmadığıydı… Benden, diğer mezunların adına da olacağı için bireysel değil de çoğulcu, Boğaziçi’nin önemini ve mezuniyet sevincini anlatan, üniversite yaşamını, arkadaşlıkları, sosyal hayatı içeren, klişeden uzak ve duyguları yansıtan bir konuşma rica etti…
Konuşma metnini para karşılığında hazırlamadım, çünkü yazdığım yazılara şahsen paha biçemiyorum. Blogumda reklama yer vermememin nedenlerinden bir tanesi de bu zaten. Ayşegül’den tek isteğim, konuşma sırasında bana bir teşekkür etmesiydi ki bunu kendisi seve seve kabul etti.
Yazı metnini, Sinop’tan, ailemin yanından gelirken hazırladım. Kafamda bir mezuniyet günü konuşma yaptığımı hayal ettim ve metni oluşturup olgunlaştırdım. Salı günü bilgisayarımın başına geçtiğimde, yazı aslında hazırdı sadece yazılı olarak yoktu, aklımdaki henüz siz değerli okuyucularımla buluşmamış yüzlerce diğer yazı gibi.
Yazıyı yazarken aklımda iki şey vardı, ilki bu sadece iki sayfalık bir yazı ve güzel bir günde okunacak, ikincisi ise Ayşegül benim bir okuyucum ve yazılarımı beğeniyor. Yani yazı pozitif unsurlar içermeli ve güzel hatırlanmalıydı, ama yazılarımdan da izler taşımalı ve dengeli olmalıydı.
İşte bu nedenle; Nuri Bilge Ceylan ile mutlu olup Soma ile üzüldüğümüzü, Melih Kibar ile neşelenip intihar eden arkadaşlarımızla dertlendiğimizi dile getirdim. Türkçe-İngilizce karışımı garip dilimize atıfta bulunup bunun bize özgü bir şey olduğunu belirttim. Ve yazının sonuna da, Rektör ve diğer hocalarla birlikte kampüs yaşamımızın sessiz emekçilerine de bir teşekkür ekledim.
Ayşegül metni çok beğendi, konuşma metnini gönderdiği hocası da ‘Uzun zamandır gördüğüm en güzel mezuniyet yazısı…’ diyerek tebriklerini iletti tarafıma. Sevindim buna, ama bir taraftan da üzüldüm. Bunca kalemi güçlü öğrencisi olan bir üniversitede neden uzun zamandır güzel bir mezuniyet yazısı yazılmamıştı ki?
Ve bugün diploma töreninde, Albert Long Hall’de Ayşegül Acar mezuniyet konuşmasını yaptı. Ayşegül’ün ilettiğine göre, konuşma çok beğenilmiş. Hatta kim olduğum da merak konusu olmuş :)
Ayşegül, eğer ulaşabilirse videonun bir kopyasını bana iletecek, ben de konuşma kısmını kesip bu yazıya ekleyeceğim. Umarım video elimize geçer de, ben de sizlerle buradan paylaşabilirim…
Bir Teşekkür De Benden…
Ve ben de şimdi Ayşegül’e teşekkür etmek istiyorum… Beni severek takip eden bir okurum olduğu, bu metni oluşturmam için bana ulaştığı ve benim mezuniyetim olmamasına rağmen farklı bir sevinç yaşamamı sağladığı için…
Ve teşekkürler Boğaziçi…
Sana bazı bazı kızsam da, hayatımda çok özel ve farklı bir yere sahip olduğun için…
İyi ki varsın Boğaziçi…
İyi ki varsınız Değerli Okurlarım…
Gelecekten Gelen Not (07 Şubat 2021)
Mezuniyet konuşması olarak kaleme aldığım bu yazının giriş ve teşekkür kısımlarını hariç tutarak sadeleştirdiğim halini seslendirip SoundCloud’a hesabıma yükledim ve yazının içine de ekledim.
Ben Boğaziçiliyim, Boğaziçi Benim, Boğaziçi Hepimizin…